Unison, Unite ve GMB sendikalarının ortak kararıyla İngiltere ve Galler’de yarın ve 28 Aralık’ta ise on binlerce ambulans ve acil servis çalışanının greve çıkacağı açıklandı.
İskoçya’da planlanan grev ise, İskoç Özerk Hükümeti’nin zam teklifini yüzde 7,5’a çıkarması ve sendikaların bunu kabul etmesiyle iptal edildi.
İskoçya’nın aksine Kuzey İrlanda ve Galler hükümetlerinin toplu iş sözleşmesi pazarlığı yapma hakkı bulunmuyor.
10 yıldır reel ücretlerinin sürekli gerilediğini, buna karşılık salgınlar ve personel sıkıntısı nedeniyle çok daha ağır koşullarda çalıştıklarını söyleyen sağlık çalışanları, İngiltere’de şu anda yüzde 11’ün üzerinde seyreden yıllık enflasyonun ve yüzde 14’ün üzerine çıkan yıllık Perakende Fiyat Endeksi artışının üzerinde ücret artışı talep ediyor. Hükümetin buna karşı getirdiği en yüksek zam teklifi ise yüzde 5.
Sağlık hizmeti talebinin en yoğun olduğu kış döneminde, Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS) hizmetlerinde 100 binin üzerinde personel eksiği olduğu tahmin ediliyor.
Uzmanlar, bu açığın Covid salgının yarattığı olağanüstü çalışma koşulları ve bu süreçte sistemin neredeyse çökme noktasına gelmesinden kaynaklandığını söylüyor.
Doktorlar, hemşireler ve acil servis çalışanlarının iş yükü ikiye, üçe katlanmış durumda.
Hastane yatakları dolu, normal olarak 15 dakikayı geçmemesi gereken ambulans bekleme süreleri ise her 10 vakadan birinde 1 saati geçebiliyor ve bazı durumlarda ambulansların hastane kapılarında saatlerce hasta bırakmak için beklediği haber veriliyor.
15 Aralık’tan itibaren, ülkede Noel kutlamaları başlarken, yüz binlerce sağlık çalışanının işi bırakma eylemine katılması bekleniyor.
Grevler sırasında acil servisler çalışmaya devam edecek ancak uzmanlar önümüzdeki haftalar ve aylarda sağlık hizmetlerinde ciddi bir kriz yaşanacağı konusunda uyarıyor.
Peki sağlık çalışanlarının zaten grev ilan edilmeden içinde olunduğunu vurguladığı bu krize neler yol açtı, dünyada örnek olarak gösterilen NHS bugüne nasıl geldi ve sağlık sisteminin geleceği için neler öngörülüyor? BBC Türkçe, Uzmanlara ve sağlık çalışanlarına sordu.
Şu anda ne oluyor?
Sendikalar, sağlık çalışanları için resmi enflasyon rakamının da üzerindeki yıllık Perakende Fiyat Endeksi artışının (yüzde 14’ü aştı) yüzde 5 üzerinde yani yüzde 19 zam talep ediyor.
Hükümet ise ortalama 4,74’lük bir zamma tekabül eden, yıllık brüt 1400 sterlinlik bir ücret artışı teklif ediyor.
İngiltere Bütçe Ofisi’nin 2023 yılı için yıllık enflasyon öngörüsü yüzde 7,4 ve önümüzdeki yıl kamu sektöründe zamlarının yüzde 2 ile sınırlanması planlanıyor.
Yani ortalama ücret alan, doktor olmayan bir sağlık çalışanı, hükümetin teklifini kabul ederse, önümüzdeki iki yıl içinde yaklaşık yüzde 10 daha yoksullaşmış olacak. 2010 yılındaki ücretleri ile kıyaslandığında ise reel maaşları yüzde 20 kesintiye uğramış olacak.
Nuffield Trust adlı bağımsız düşünce kuruluşu, bu yıl Ocak-Mart ayları arasında NHS iş gücünde yüzde 8’lik, yani yaklaşık 105 bin kişilik açık olduğunu açıkladı.
Son bir yıl içinde NHS’ten ayrılan hemşirelerin sayısı ise 40 binin üzerinde. Ve bu sayı işe alınan hemşire sayısını aşıyor. Bu bir yandan hemşire açığının büyümesine bir yandan tecrübeli hemşirelerin kaybedilmesine yol açıyor.
BBC Türkçe’ye konuşan, New Cross Hastanesi’nde Yönetici Hemşire Pakize Durmaz, 2005’ten beri NHS’te çalışıyor. Durmaz, Covid döneminde sağlık çalışanlarının yıprandığını ve çok sayıda kişinin meslekten ayrıldığını anlatıyor:
“Yoğunluğumuz bir türlü bitmiyor ve herkes çok yorgun. Hemşireler eskiden 5 hastayla ilgilenirken artık 10 hastaya bakmak zorunda, az para karşılığında çok fazla sorumluluk almamızı istiyorlar ve insanların hayatı bizim elimizde. Bizi pandemi döneminde sürekli alkışladılar ama karşılığında maaşımıza zam yapmadılar ve bu yüzden bir sürü kişi daha az stresli işlere yöneliyor.”
İş gücü açığını kapatmak için sağlık sektörüne yurt dışından çok sayıda kişi istihdam ediliyor.
Nuffield Trust’ın Mart 2022 verileri, sağlık kurumlarında çalışan her 6 kişiden birinin yabancı uyruklu olduğuna dikkat çekiyor.
Öte yandan acentalardan geçici işçi alımının da arttığı ifade ediliyor.
Durmaz, “Günlük çalışanlara kadrolu hemşirelere kıyasla iki katı ücret veriliyor dolayısıyla hastaneler daha fazla para harcamış oluyor. Ben ilk geldiğimde de çok büyük bir işçi açığı vardı. 20 yıl öncesine dönmüş gibiyiz” diyor.
Ancak bu girişimler de başarılı olamıyor ve kriz aşılamıyor.
NHS verilerine göre Eylül ayından itibaren hastanelerde tedavi sırası bekleyenlerin sayısı rekor kırarak 7,1 milyona ulaştı.
GMB sendikası, acil durumlarda ambulans için ortalama bekleme süresinin bir saate yükseldiğini söylerken her üç ambulans çalışanından biri, gecikmeler yüzünden hastaların öldüğüne tanık olduklarını belirtiyor.
İngiltere hükümeti ise sağlık çalışanları, demiryolu işçileri, öğretmenler, hukukçular, sınır kontrol muhafızları gibi çok sayıda kamu çalışanlarının son dönemde grev kararı alması karşısında greve çıkmayı güçleştirecek yeni “sert yasalar” üzerinde çalıştıklarını açıkladı.
Hoşnutsuzluk Kışı’ndan bugüne
BBC Türkçe’ye konuşan, sağlık hizmetleri konusunda uzman yazar ve tarihçi olan Dr. Agnes Arnold-Forster, 1948’teki kuruluşundan bu yana NHS’te devamlı bazı krizlerin yaşandığını, maaş konusunun hep gündemde olduğunu ve sağlık çalışanlarının bu yüzden daha önce defalarca greve çıktığını anlatıyor.
1978-79 yıllarında “Hoşnutsuzluk Kışı” diye bilinen kamu sektörü grevler akımına yüz binlerce kişi katılmıştı.
Arnold-Forster’a göre bugün gündemdeki grevlerin öncekilerden temel farkı, ülkede hemşireleri temsil eden en büyük sendika olan RCN’in ilk defa böyle bir girişimde bulunması ve bu yüzden hemşirelerin grevlere katılımının çok daha yüksek olması.
Ancak, 1970’li ve 80’li yıllardaki grevlerin bir özelliği o dönemde sağlık kolunda muhasebeci, temizlikçi, tesisatçı, aşçı gibi yardımcı rollerde çalışanların da yoğun bir şekilde katılım göstermiş olmalarıydı.
Bugün ise bu kesimin büyük bir kısmı taşeron şirketlere bağlı ve dolayısıyla sendikalı değiller.
Günümüzdeki grevler bu yüzden katılım açısından bakıldığında nispeten küçük sayılıyor.
Ayrıca İngiltere’de 1990’lara kadar farklı sektörlerdeki sendikalar birbirinin grevlerini destekleyebiliyor ve katılabiliyordu. 80’li yıllarda işbaşında olan Margaret Thatcher liderliğindeki Muhafazakar Parti hükümetinin çıkardığı işçi örgütlenmeleri ve eylemlerini sınırlayıcı yasalar arasında dayanışma grevlerinin yasaklanması da vardı ve bu nedenle bu artık mümkün değil.
Öte yandan İngiltere’de şu sıra gündemde olan grevler yalnızca ücret talebine dayanmıyor, sendikalar, aynı zamanda çalışma koşulları, personel açığı, kaynak yetersizliği ve ihmal gibi sorunları da gündeme getiriyorlar.
Arnold-Forster’a göre, “Bunlar ölçmesi çok daha zor talepler. Aynı zamanda bu tür talepler üzerine kurulan eylemleri baltalamak da daha kolay. Medyanın siyasi saldırılarda bulunması kolaylaşıyor, örneğin işçilerin açgözlü olduğu veya insanların hayatını tehlikeye attığı söylenebiliyor.”
‘Çalışanlarına yatırım yapılmazsa NHS diye bir şey kalmayacak’
Bu ay planlanan grevlere ilişkin açıklama yapan İngiltere Sağlık Bakanı Steve Barclay, “NHS personelinin çalışmaları ve özverisi için çok minnettarım ancak zorlu bir kışa yaklaşırken bazılarının greve çıkacak olmasından derin üzüntü duyuyorum, bu kimsenin yararına olmayacak” dedi.
Barclay’in sözleri eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın 80’li yıllarda greve katılan hemşirelere yönelik açıklamalarını anımsatıyor.
Thatcher, greve çıkan hemşireleri “hastalara kasten saldırmak” ve “hastalarını yarı yolda bırakmak istemeyen ve bu yüzden greve katılmayı hayal bile edemeyen diğer hemşirelere yük olmakla” suçlamıştı.
Fakat “pandeminin kahramanları” olarak anılan sağlık çalışanları artık temel yaşam ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıklarını, yoksullara gıda yardımı yapan kuruluşlardan yemek desteği almak zorunda kaldıklarını ve artık bu koşullarda çalışmaya ve yaşamaya dayanamadıklarını söylüyor.
GMB Sendika Başkanı Rachel Harrison, “NHS çalışanları 12 yıldır devam eden kesintilere artık dayanamıyor. Yapmak istediğimiz son şey greve çıkmak ama hükümet bize başka çare bırakmadı” diyor.
BBC’ye konuşan ve 26 yıldır NHS’te çalışan Carmel O’Boyle, “Kimse greve çıkmak istemiyor, bu çok zorlu bir karardı ama biz hastalarımızla doğru dürüst ilgilenebilmek istiyoruz ve hükümetin bizi dinlemesini sağlamak için yapacak başka bir şey olmadığını düşünüyoruz. NHS, çalışanlarına yatırım yapılmazsa NHS diye bir şey kalmayacak” diyor.
New Cross Hastanesi’nden Pakize Durmaz ise “Hemşireler arasında tükenmişlik durumu var. Yeterli sayıda çalışan olmayınca hastalara zaman ayıramıyoruz ve stres oluyoruz. Bir çok hemşire bu yüzden hastalanıyor” konuşuyor.
NHS’in parçalanması ve özelleştirilmesi
Ülkenin en büyük işvereni olan NHS, İngiltere’de 1,5 milyona yakın kişiye istihdam sağlıyor.
Newcastle Üniversitesi’nde Halk Sağlığı Profesörü Allyson Pollock, grevlerin aslında NHS’in yaşadığı “30 yıllık parçalanmanın yalnızca bir semptomu” olduğunu söylüyor.
1980ler ve 90’larda eski başbakanlar Margaret Thatcher ve John Major döneminden başlayarak NHS’te, günümüze kadar diğer hükümetlerin de sürdürdüğü bir “özelleştirme” politikasının yürütüldüğünü söyleyen Pollock, hükümetin sağlık sistemini piyasaya devrederek sorumluluktan kaçındığını öne sürüyor.
“Aslında NHS’e çok ciddi bir para akışı var ama bu para kamu-özel sektör ortaklıkları aracılığıyla şirketlere yönlendiriliyor” diyen Pollock sözlerine şöyle devam ediyor:
“Sağlık sistemi giderek daha çok piyasa kararlarıyla yönetiliyor ve bu yüzden sistemin içinde sorunlar yaşanıyor. İş gücünde özelleştirmenin kapsamı ise henüz yeterince bilinmiyor ve konuşulmuyor.”
Pollock, NHS’in geleceği konusunda karamsar.
Hastanelerin acil servis bölümlerinde saatlerce yatak beklediğini anlatan hastaların ve yoğunlukla baş edemediğini dile getiren doktorların ise sayısı artıyor.
Pollock, “Halkı destekleme yaklaşımı olan bir hükümet ekonomik durgunluk ve krizlerle başa çıkabilir. Ancak İngiltere’de hükümet hala piyasa ve özelleştirme yanlısı ideolojilere inanıyor ve kaynakların insanlara eşit şekilde dağıtılması gerektiğini düşünmüyor” diyor.
Pollock dahil birçok uzman önümüzdeki süreçte siyasetçiler ve bazı medya kuruluşları tarafından greve çıkan işçilere karşı bir suçlama stratejisi uygulanabileceğini ve kamuoyunda bölünme yaşanabileceğini düşünüyor.
Bu görüşe katılan Dr. Arnold-Forster ise NHS’in önemli bir özelliğine dikkat çekiyor, o da kamuoyunda sağlık sistemine ilişkin hala var olan derin bağlılık.
“80’lerden itibaren halkın NHS’e özel bir bağı oluşmaya başladı ve bu hala devam ediyor. Bu bağ İngiliz kimliğiyle, yardımsever bir ülke olma ideolojisiyle çok bağlantılı ve bu da NHS’i dünyada neredeyse eşsiz kılıyor” diyen Arnold-Forster sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Hükümetin pandemi döneminde sağlık hizmetini övmekle bitirememesi fakat ilerleyen süreçte çalışanlara bu övgünün finansal ve yapısal karşılığını vermemesi ise seçmenin gözünden kaçmayacak bir ironi.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – ASYA ROBİNS