Elbek, “Bu süreç ekonominin önceliğine göre değil bilimsel gerçeklere göre bağımsız, açık, şeffaf sürdürülseydi çok daha az hastamız, ölü sayımız olurdu. Biz biliyoruz ki doğrudan ve dolaylı ölümlerle Türkiye pandemideki birinci yılını 100 bin ölümle kapatıyor.” düşüncesini dile getirdi.
BirGün gazetesinden Meral Danyıldız’ın haberine göre Elbek, “Birincisi, devlet ve yurttaş ilişkisi. Yurttaşına hesap verebilir, açık olmayan, gerçekleri gizleyen, ‘her vaka hasta değildir’ diyerek dezenforme edebilen, aşı konusunda verdiği sözlerin hemen hiçbirinin yerine getiremeyen bir devlet yapılanması var. Güven ilişkisinin yıkıldığı bir yıl oldu. Ancak bu bir yıllık bir sürecin sonucu değildi. İkincisi, sağlıkta dönüşüm programı. Bu program doğrultusunda salgını tedavi etmeyi düşünüyoruz. Bu zihniyetin hem bizde hem Avrupa’da hem de ABD’de çöktüğünü gördük. Neoliberal sağlık sistemi toplumu hastalıktan koruyamıyor, salgınla baş edemiyor, aksine çok fazla yayılmasına neden oluyor çünkü basamaklandırılmış değil.” dedi.
Elbek açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Üçüncü eksen, bilimsel özgürlük alanında zaten kısıtlı olan yapının tamamen kaldırıldığını gördük. Ülkede zaten bilim için çalışmalar yapmak kolay değil. Bilim kurullarındaki yetkin akademisyenlerin bu topraklarda bilimsel özgürlüğü yeterince içselleştirememiş olması nedeniyle siyasi iktidarın halkla ilişkiler dairesi gibi davranması söz konusu. Hâlbuki bilim insanı topluma hakikati söyleyen kişidir. Bu anlamda bilim alanında ne kadar zayıf bir geleneğimiz olduğu ortaya çıktı. Dördüncüsü, uzmanlık dernekleri, sendikalar, meslek örgütümüz TTB’ye hava kadar, su kadar ihtiyacımız olduğunu gördük. Bu süreç ekonominin önceliğine göre değil bilimsel gerçeklere göre bağımsız, açık, şeffaf sürdürülseydi çok daha az hastamız, ölü sayımız olurdu. Biz biliyoruz ki doğrudan ve dolaylı ölümlerle Türkiye pandemideki birinci yılını 100 bin ölümle kapatıyor.
“Yurttaş maskeyi indirdi, yürüdü, kendisinin değersizliğine dair böyle bir tepki verdi”
Pandemilerde tüm dünyada kabul edilen şey yurttaşlarla devlet arasında bir güven ilişkisinin kurulması. Bilim Kurulu insanlarımızdan ‘ günde 1 milyon aşı yapabiliriz, mart ayına kadar toplumsal bağışıklığı sağlayabiliriz’ gibi açıklamalar gelmişti. Bugün itibarıyla 1 milyonu bırakın, günlük ortalama 190 bin aşı yapıyoruz. Bunlar toplumun, ‘bana boş sözler söylüyorlar, bana hikâye anlatıyorlar’ duygusuna kapılmasını sağlıyor. İkincisi, adaletsizliği, eşitsizliği, hakkaniyetsizliği çok yaşadık. Esnaf, ‘kongreler tıklım tıklımken neden benim neden restoranımda problem var? Kayağa giden insanlar otelde yemek yerken neden restoranda yemek yok?’ diyor. Bu toplum insanların eşit olduğunu, ama bazılarının daha eşit olduğunu gördü. Bu hakkaniyetsizlik, adaletsizlik, ‘öyleyse ben de uygulamıyorum, inceldiği yerden kopsun’ noktasına getirdi. Yurttaş maskeyi indirdi, yürüdü, kendisinin değersizliğine dair böyle bir tepki verdi, bu da salgının artmasına neden olan sebeplerden biri oldu…
Eğer önümüzdeki 1 yıl devlet yurttaşına açık, şeffaf olursa; attığı her adımın nedenlerini açıklarsa, hangi önlemleri aldığını veya almadığını gerekçelendirirse, yoplumuna eşitlikçi, adaletli, hakkaniyetli bir pandemi politikası yürütür; herkesin kongreleri ve cenaze törenleri aynı olursa, Müteahhitlere, şirketlere kâr sağlamak yerine işsiz kalan, geliri düşen kesimleri önceleyen devlet politikası olursa iyi bir pandemi süreci yürütürüz.”