Türk-Amerikan ilişkilerinde son dönemde görülen normalleşme sürecinde büyükelçilik görevini üstlenecek olan Flake’in siyasi etkisini kullanarak iki müttefik arasındaki diyaloğu etkinleştirmek ve mevcut sorunları aşmak hedefiyle Ankara’ya geleceği değerlendiriliyor. Ancak S-400’ler, Washington’un YPG’ye desteği ve demokrasi başlıkları temel sorunlar olarak gündemdeki ağırlığını korumaya devam edecek.
20 Ocak 2021’de göreve gelen ABD Başkanı Joe Biden, Temmuz ayında yaptığı bir açıklamayla, Ağustos 2019’dan bu yana Ankara’da görev yapan deneyimli diplomat David Satterfield’in yerine eski Cumhuriyetçi Arizona Senatörü Jeff Flake’i ABD’nin yeni Türkiye Büyükelçisi adayı göstermişti.
Biden’ın, Ankara’ya, Dışişleri’nden bir kariyer diplomat yerine siyasi bir kişiliği göndermek istemesi sürpriz bir karar olarak görülmüş ve Türk hükümetinin yine bir siyasi olan Murat Mercan’ı Washington’a göndermesine yanıt olduğu değerlendirmeleri yapılmıştı.
Flake’in büyükelçiliği, 16 Ekim’de Senato Dış İlişkiler Komisyonu, 26 Ekim’de de Senato Genel Kurulu’nda Cumhuriyetçi ve Demokrat üyelerin ortak kabulüyle onaylanmıştı. Eski senatör, ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in de katımıyla 7 Aralık’ta düzenlenen törende yemin etmiş ve görevi resmiyet kazanmıştı.
BBC Türkçe’nin edindiği bilgilere göre Jeff Flake, 7 Ocak’ta Ankara’ya varacak ve görevine başlayacak. Flake’in Türk makamları nezdinde görevine resmen başlamak için ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güven mektubunu sunması gerekecek. Eski Büyükelçi Satterfield’in ise Flake’in gelmesinden önce Türkiye’den ayrılması bekleniyor.
Ankara Flake’e olumsuz bakmıyor
Ankara, Satterfield’in yerine siyasi bir atamayla Flake’in geçecek olmasının ilişkilere olumsuz yansımasını beklemiyor. Tam tersine, Biden yönetiminin göreve gelmesinin ardından başlayan ve liderler arasında gerçekleştirilen iki yüz yüze görüşmeyle devam eden diyalog ve istişare sürecine yeni büyükelçinin katkı vereceği öngörülüyor.
Katı diplomatik kurallar ve söylemler yerine daha siyasi bir dil kullanması beklenen Flake’in Türkiye ile ilgili olumsuz bir geçmişi olmaması, hatta 2014 senesinde Demokratların sunduğu bir Ermeni soykırım tasarısına destek vermemiş olması önemli artıları olarak görülüyor. Ancak yeni büyükelçinin Türkiye ve Türkiye’yi çevreleyen geniş bölgeye ilişkin bilgisi ve deneyiminin olmaması not edilen bir dezavantaj olarak görülüyor.
Bu süreçte, Büyükelçi Flake’in en önemli yardımcılarından biri olarak Türkiye ve bölgeyi çok iyi bilen, uzun yıllar bu bölgede çalışmış olan Büyükelçilik Baş Müsteşarı Scott Oudkirk gösteriliyor. Temmuz ayında Ankara’da göreve başlayan Oudkirk, büyükelçilik web sitesinde yer alan biyografisine göre, iki görevlendirme ve bir uzatılmış geçici görev kapsamında Ankara ve İstanbul’da toplamda yedi yıl bulundu.
Ulusal Güvenlik Konseyi’nde de görev yapan deneyimli diplomat, Bağdat’ta siyasi müsteşar olarak çalıştıktan sonra Washington’da İran İşleri Ofisi Direktörü olarak çalıştı. Oudkirk, bu görevleri sırasında IŞİD ile mücadeleye de odaklandı.
Kongre ile ilişkilerde yeni dönem olabilir mi?
Ankara’da yanıtı en çok aranan soruların başında, yeni Amerikan Büyükelçisinin Senato geçmişinin, son dönemde giderek artan bir şekilde Türkiye karşıtlığının hakim olduğu Kongre’deki bakışın değişmesine katkıda bulunup bulunmayacağı geliyor.
Cumhuriyetçi olmasına karşın eski Başkan Donald Trump’a karşı çıkan Jeff Flake, bu pozisyonuyla Demokratların saygı ve takdirine mazhar olmuş ve bu sayede Biden tarafından Türkiye gibi önemli bir ülkeye atanabilmişti.
Yeni büyükelçinin, bu avantajını Türkiye ile ilgili önemli konuların gündeme geleceği Kongre’de ne derece kullanabileceği, özellikle S-400 hava savunma sistemlerine ilişkin olası bir ilave yaptırım veya Türkiye’nin satın almak istediği F-16 savaş uçaklarının onayı gibi süreçlerde nasıl bir rol oynayacağı zaman içinde görülecek gelişmeler olarak değerlendiriliyor.
Ankara’daki diplomatik gözlemciler, Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan temel sorunlar çözülmediği sürece Kongre’deki karşıtlığın kolay kolay çözülmeyeceğine, bu nedenle yeni büyükelçinin etkisinin sınırlı kalacağına dikkat çekiyorlar.
Türk-Amerikan ilişkilerinde 2022 gündemi
Türk-Amerikan ilişkilerinde 2021 boyunca yaşanan sükûnet, Biden’ın Kasım 2020 seçimlerini kazanmasının ardından Ankara’nın dış politikasında gerçekleştirdiği kapsamlı bir ayarlamanın sonucu olarak görülüyor.
2019’da önce S-400’lerin konuşlandırılması, ardından Suriye’de gerçekleşen Barış Pınarı Operasyonu ve 2020’de Doğu Akdeniz’de hidrokarbon faaliyetleri nedeniyle uzun bir gerilim sürecinden geçen Türk-Amerikan ve Türkiye-AB ilişkileri bu senenin başından itibaren kısmi bir yumuşamaya girdi. Türkiye, aynı süreçte İsrail, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve en son Ermenistan ile de temaslarını artırarak normalleşme kapsamını genişletti.
ABD, Türkiye’nin dış politikasındaki yeni ayarlamadan memnuniyetini gizlemiyor. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Ankara ve Erivan’ın karşılıklı olarak özel temsilci atamasından memnuniyet duyduğunu kamuoyuna açıklamıştı. Washington’un aynı şekilde Türkiye’nin İsrail ve Mısır’la da işleri normale koymasını olumlu karşılıyor.
Ancak bu olumlu sürece karşın Ankara-Washington hattını gergin tutan önemli sorunlarda istenilen adımlar henüz atılamadı. Bunların başında Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı ve Ankara’da bir hava üssünde muhafaza ettiği S-400 hava savunma sistemleri yer alıyor.
Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası (CAATSA) kapsamında 2020 sonunda Türkiye’ye 5 maddelik ölçülü bir yaptırım paketini yaşama geçiren ABD, 2021 Ocak ayında yürürlüğe giren Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası aracılığıyla CAATSA yaptırımlarının kaldırılması için Türkiye’nin S-400’e sahip olmamasını koşulunu getirmişti. Ayrıca S-400’lerin aktive edilmesi ya da test edilmesi gibi bir adım atılması durumunda Amerikan Kongresi’nin daha ağır CAATSA yaptırımlarını gündeme getireceği uyarısı da yapılmıştı.
Türk-Amerikan ilişkilerinde Ankara’nın odağa almaya çalıştığı konu ise Washington’un Suriye Demokratik Güçleri’nin omurgasını oluşturan YPG’ye vermeye devam ettiği askeri ve siyasi destek olarak görülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2021 boyunca yaptığı birçok açıklamada, Washington’un bu tavrının “PKK’yı, yani terörizmi desteklemekten başka bir anlamı olmadığını” sert şekilde ifade etmişti. Ankara’ya atanan yeni büyükelçinin de görevi boyunca bu konuya ilişkin sorularla karşı karşıya kalacağı kesin.
Bu sorunlarla birlikte, Türkiye ve ABD’nin Libya, Kafkasya, Afganistan ve Ukrayna gibi bölgesel meselelerde başlattıkları işbirliğinin 2022’de de aktif olarak sürdürüleceği öngörülüyor.
F-16 satışı ve F-35 sorunu
Türk ve Amerikan heyetlerinin 2021’in son aylarında başlattıkları savunma sanayi başlıklı görüşmeler, 2022’in önemli konu başlıklarından birini oluşturacak. Türkiye ile ABD arasında dış politika ve savunma konularını kapsayan siyasi istişare mekanizmalarının yanı sıra F-16 savaş uçaklarının satışı ve Türkiye’nin F-35 savaş uçağı programından çıkarılmasının hukuki ve ekonomik boyutunun görüşüldüğü iki ayrı süreç daha bulunuyor.
Sorunlu alanları paranteze alarak pozitif ajanda oluşturmak için çalışan Ankara ve Washington’un gündemde tuttukları en somut konu Türk Hava Kuvvetleri’nin hava üstünlüğünü korumak amacıyla ABD’den talep ettiği 40 adet yeni F-16 savaş uçağı ve mevcut filoları için yaklaşık 80 adet modernizasyon kiti.
Taraflar arasında görüşmelere başlandığı ancak satışın ekonomik, askeri ve teknik içeriğinin yoğunluğu nedeniyle müzakerelerin tüm 2022 boyunca sürmesi bekleniyor. Satışın Kongre onayına en erken 2023’ün ilk aylarında gelebileceği öngörülüyor.
İki müttefik ülke, Türkiye’nin 2000’li yılların başından bu yana parçası olduğu F-35 ortak savaş uçağı projesine yapmış olduğu yaklaşık 1,4 milyar dolarlık katkının iadesiyle ilgili olarak ayrı bir süreç daha yürütüyor. Daha çok hukukçular ve uzmanların yürüttüğü müzakerelerin de belli bir süre alacağı kaydediliyor. Türk savunma sanayii şirketlerinin F-35 programının tedarik zincirindeki sözleşmelerinin de 2022 içinde sona ermesi ve üretimin sonlandırılması bekleniyor.
‘Demokraside geriye gidiş’ de gündemde kalacak
Türkiye-ABD arasında 2021’in son aylarında yaşanan iki büyük gerilimin kaynağı Türkiye’nin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü sicilinin giderek gerilemesi ve Washington’un buna tepkisiz kalmaması idi.
Türkiye’nin iş insanı Osman Kavala’yı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına rağmen serbest bırakmaması üzerine aralarında ABD Büyükelçiliği’nin başını çektiği 10 Batı ülkesi büyükelçiliği, Ekim ayında Kavala’nın serbest bırakılması için ortak bir çağrıda bulunmuşlardı. Erdoğan’ın bu büyükelçilerin istenmeyen kişi ilan edilmesi için Dışişleri Bakanlığı’na talimat verdiğini açıklamasıyla büyüyen gerilim, ABD Büyükelçiliği’nin diplomatik ilişkileri düzenleyen Viyana Sözleşmesi’nin iç işlere müdahale edilmemesi ilkesini düzenleyen 41. Maddeye bağlı olduklarını belirten bir açıklama yapmasının ardından durulmuştu.
İkinci gerilim noktasını ise Türkiye’nin 9-10 Aralık’ta yapılan Demokrasi Zirvesi’ne davet edilmemesi oldu. Türkiye’nin Rusya ve Çin gibi ülkelerle birlikte zirveye çağrılmaması Washington’un NATO müttefikinin demokratik sicilinden duyduğu memnuniyetsizliğin açık bir mesajı olarak değerlendirilmişti.
Diplomatik gözlemciler, demokrasi başlığının 2022’de de Türk-Amerikan ilişkilerinin önemli unsurlarından biri olacağını öngörüyorlar.