Finlandiya ve İsveç, Rusya’nın Ukrayna işgali sonrası askeri tarafsızlık politikasını sona erdirerek NATO’ya başvurma kararı almıştı. Türkiye’nin NATO’daki diğer 30 ülke gibi konuyla ilgili veto hakkı bulunuyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “İskandinav ülkeleri terör örgütü misafirhanesi gibi” derken, iki ülkenin üyeliğine olumlu bakmadıklarını söylemişti. Erdoğan çekincelerini dile getirse de NATO üyesi Batılı ülkelerin yetkilileri iki ülkenin hızla ittifaka dahil olmasını bekliyor.
Erdoğan, makalesinde Ukrayna’daki savaşın NATO’yu yeniden ayağa kaldırdığını söyledi.
Erdoğan, Türkiye’nin aynı zamanda savunma sanayisine milyarlarca dolar yatırım yaparak savunma kapasitesini güçlendirdiğini, bu ilave kapasite sayesinde ortaya konan ürünlerin Ukrayna’nın da içinde olduğu farklı savaş bölgelerinde önemli etkiler yarattığını savunarak, şöyle devam etti: “Türkiye’nin bu artan kapasitesi NATO’nun dayanıklılığına ve gücüne katkı sunmuştur. Ortaklarımız Türkiye’nin, NATO’nun kolektif güvenlik misyonuna sunduğu katkıyı her zaman takdir etseler de kendi güvenlikleri tehdit altında olmadığı zamanlarda bu katkıyı çabucak unutmuştur. Türkiye’nin önemini yalnızca (Balkanlar’da yaşanan kriz gibi) karışıklık dönemlerinde hatırlayan paydaşlarımız, Türkiye olmadan uzun vadeli istikrarın sağlanabileceği hülyasına kapılmış; bu nedenle tehdidin savuşturulmasının ardından jeopolitik gerçekleri ve bölgede ortaya çıkması muhtemel tehditleri göz ardı etmiştir. Kuşkusuz bu hülyaları, yaşanan uluslararası krizler sonucunda hep kısa sürmüştür.”
‘Bu tavır NATO’ya uzun yıllar kaybettirdi’
Erdoğan, son yıllarda ‘uluslararası barış ve güvenliğin karşı karşıya olduğu tehditlerin değişime uğraması sonucu’ birçoklarının NATO’yu artık ‘işlevini tamamlamış demode bir örgüt’ olarak nitelemesine yol açtığını öne sürerek, şunları dedi: “Hatta Emmanuel Macron 2019’da ittifakın ‘beyin ölümü’ yaşadığını söylemiştir. Aynı kesimler Türkiye’nin de bu örgütteki rolünü sorgular olmuştu. Olağanüstü bir hayalperestlikle aşırı bir stratejik miyopluk sonucu ortaya çıkan bu tavır NATO’ya uzun yıllar kaybettirdi.”
Erdoğan, Türkiye’nin, tıpkı diğer uluslararası örgütler gibi NATO’nun da yeni güvenlik tehditlerine karşı bazı reformlar yapması gerektiğini savunduğunu söyleyerek, şunları dedi:
“Özellikle terör tehdidi konusunda (birçok üye ülkenin doğrudan hedef alınmasına rağmen) kolektif güvenlik noktasında yeterli adım atılmaması hem güvenlik iş birliğini zedeliyor hem de NATO ülkelerinin kamuoylarında örgüte yönelik derin bir güvensizlik oluşturuyordu.
Türkiye bu durumu katıldığı tüm NATO zirvelerinde vurguladı ve terörle mücadelenin dönüşüm geçirmesi için uluslararası iş birliğinin elzem olduğunu ifade etti. Bu kapsamda NATO’nun terör örgütleriyle mücadele ederken istihbari ve askeri konularda daha güçlü iş birliği içinde olmasını arzu ettik. Bunun yalnızca terör saldırılarının engellenmesi açısından değil, aynı zamanda NATO sınırları içinde terörün finansmanı ve eleman devşirme faaliyetlerinin engellenmesi hususunda gündeme getirdik.”
‘Üye ülkeler hamlelerin yerinde olduğunu gördü’
Erdoğan, aynı şekilde Türkiye’nin çevresinde iç savaşlar yaşanırken NATO’dan bazı meşru ve gerekli taleplerde bulunduğunu iddia ederek, şunları dedi: “Sınırlarımızın ve hava sahamızın güvenliğini sağlamak ve II. Dünya Savaşı’ndan bu yana görülen en büyük mülteci dalgası bölgede ortaya çıkarken ‘insani güvenlik’ için bu taleplerde bulunduk. Bu konularda büyük ölçüde yalnız bırakılan ülkemiz, bu krizlerle tek başına mücadele etti ve bu mücadelede büyük bedel ödedi. Oysa ki bu krizler konusunda NATO bünyesinde atılacak adımlar, bundan sonraki dönemde NATO’nun sınırlarında yaşanacak diğer çatışma ve krizlerle mücadele konusunda da örgütü hazırlayabilirdi.
Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan durum Türkiye’nin beklenti ve çağrılarının ne kadar yerinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu dönemde çatışmalar ciddi yıkıma neden olurken Türkiye’nin jeopolitik konumunun farkına varan birtakım üye ülkeler, geçmişte yaptığımız bazı hamlelerin ne kadar yerinde olduğunu gördü. Gerçekten de Türkiye, NATO üyelerine gelecekte karşı karşıya kalınacak jeopolitik sınamalara hazırlıklı olmaları gerektiğini söylerken haklıydı. NATO’nun önemsiz olduğunu savunanlara karşı örgütün öneminin giderek artacağını söylemekte de kesinlikle haklıydık.
NATO için Türkiye’nin ne denli önemli ve kritik bir ülke olduğu bütün üyelerce yeniden kabul edilirken, bazı üyelerin Türkiye’ye yönelen kimi tehditleri tam olarak takdir edememesi talihsiz bir durumdur. Türkiye’ye göre İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğe kabulü, kendi güvenliği ve örgütün geleceği açısından riskler barındırmaktadır. 5’inci madde uyarınca NATO’nun en büyük ikinci ordusunun yardımına koşmasını bekleyen bu ülkelerin, AB ve ABD tarafından da terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın eleman devşirme, finansman ve propaganda faaliyetlerini engellemesini beklemek en doğal hakkımızdır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin aday ülkelerden ‘tüm terör örgütlerinin faaliyetlerini durdurmalarını ve mensuplarını Türkiye’ye iade etmelerini istediğini’ söyleyerek, şöyle devam etti: “Bu ülkelerin makamlarıyla açık kanıtlar paylaşılmış ve adım atmaları beklenmiştir. İlaveten Türkiye, bu ülkelerin NATO üyelerince yapılacak terörle mücadele operasyonlarına destek vermelerini arzu etmektedir. Terör tüm üye ülkelere tehdit oluşturmaktadır ve aday ülkelerin örgüte katılmadan önce bu gerçeği kabul etmeleri gerekmektedir. Gerekli adımları atmamaları halinde Türkiye bu konudaki duruşunu değiştirmeyecektir.”
‘Kararlı bir adım’
“Türkiye, (İsveç’in ülkemize uyguladığı türden) her türlü silah ambargosunun NATO şemsiyesi altındaki askeri ortaklık ruhuna aykırı olduğu görüşündedir” diyen cumhurbaşkanı şunları söyledi:
“Bu gibi kısıtlamaların sadece ulusal güvenliğimiz değil NATO’nun kimliği açısından da son derece zararlı sonuçları olmaktadır. İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka katılma ısrarı da NATO’nun gündemine gereksiz bir madde eklemiştir. Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerine itirazı aynı zamanda şimdiye kadar terörün hedefi olmuş tüm üyeler adına atılmış kararlı bir adımdır. Terörün dini, milleti ve rengi yoktur. Hedefi sivil halka zarar vermek olan her örgütün karşısında her üye ülkenin kararlı bir şekilde durması bu ittifakın en önemli misyonlarından biridir. Hiçbir ülkenin bu konuda bir ayrıcalığı bulunmamaktadır.”
‘Ankara’da talimat verebileceği makam yok’
İsveç ve Finlandiya’nın müttefik olmak istedikleri devletlerin güvenlik kaygıları ve hassasiyetleri konusunda göstereceği tavrın, Türkiye’nin de bu ülkeleri ne kadar müttefik olarak görmek isteyeceğini belirleyeceğini söyleyen Erdoğan, şunları dedi: “İttifakın her genişleme sürecinde olumlu ve yapıcı bir noktada duran Türkiye’nin parçası olduğu örgütle ilişkilerini sorgulamaya cüret edenlerin cehaleti ve hadsizliği bu duruşumuzu değiştirmeyecektir. Diplomasi ve diyaloğun her türlüsüne açık olan ülkemiz, bu çabaların aday ülkelerin ikna edilmesine odaklanmasını tavsiye etmektedir. Terörle mücadele konusunda gönülsüz olan hiçbir ülkenin Ankara’da talimat verebileceği hiçbir makam bulunmamaktadır. NATO üyelerinin terörle mücadele konusunda çifte standart uygulaması halinde ittifakın itibarının ve inandırıcılığının tehlikeye gireceğine inanıyoruz.”